Yemen’de 8 Yaşında Rawan isminde bir kız çocuğu 40 yaşını geçkin bir adama eş diye verilmiş. (satılmış okuyun) Çocuk Gelin, düğün gecesi vajinasında ve iç organlarındaki parçalanmadan dolayı ölmüştü. Rawan eylül ayında Türkiye’deki gazetelerde küçücük bir haber olabildi. Oysa dünya ayağa kalkmıştı. Bizde çığlığını duyan olmadı. Malum bizim için üzünülecek tek şey, çocuğun 8 yaşında ve ölmüş olmasıydı. Bu kanıya nasıl mı vardım?
Buyurun birkaç örnekle gerekçemi açıklayayım;
· Mart 2012’de İstanbul’da Zeytinburnu Semiha Şakır Kadın Doğum Hastanesi’ne bir başvuru yapılmıştı hamile kadının yaşı 10
· Ocak 2013’te Mudurnu’da 28 yaşındaki erkekle evlendirilen ve 8 aylık hamile olduğu ortaya çıkan kız 11
· Mayıs 2013’te Tokatta 26 yaşındaki erkekle evlendirilen ve beş aylık hamile olduğu anlaşılan kız 12
Ve birkaç gün önce ekranlardan izlediğimiz 11.5 yaşında evlendirilen 12.5 yaşında ilk çocuğunu doğuran ve ikinci çocuğunu kaybedince intihar eden Kader 14 yaşındaydı. Biz ne yaptık toplum olarak? Nasıl bir tepki verdik? Birkaç kadın kurumu ve sosyalist kurum dışında sokağa çıkan kaç kişi var? Ülkedeki 5 milyon çocuk gelinden bize mi neydi? Bu ülkede yaşayan bireyler olarak her birimizin ayrı kanaatleri vardı elbet bu duruma dair. Kimimiz eğitimsiz aileler olduklarının, kimimiz ekonomik nedenlerin insanları bu noktaya sürdüğünü, Entelektüel kimimiz ise olayı pedafoliye bağlayıp (Ki pedafoli: çocuklara karşı cinsel duygular beslenmesine neden olan bir tür zihinsel bir hastalık olarak tanımlanıyor. Yani ülkenin yaklaşık yüzde otuzunu pedofili suçlusu sayıp işin içinden çıkarız ki bu da ayrı bir trajdedir. Çünkü hastalıklar tedavi gerektirir oysa zihinsel hastalıkların tedavilerinin ne kadar başarılı olduğu hastaların toplum hayatına ne kadar kazandırılabildikleri ortadadır. Üstelik olayı salt bir hastalık gibi görmek yaşananları kabule götürür bireyi) vicdanlarımızı rahatlattık. Vicdan rahtlattık diyorum çünkü eyleme dönüşmeyen hiçbir lafın bu noktada kıymeti yok.
İdeolojik olarak her ne kadar son dönemin moda deyimiyle söylemek gerekirse: ‘ Bu pisliği devrim temizler’ diye düşünsem de mevcut düzende de Çocuk Gelinler konusunda ciddi adımlar atılıp düzenlemeler yapılabilir. Konu toplumsal yani geleneksel ve kültürel değerlerle, dini inanışlarla, Ekonomik nedenlerle, eğitimle, ceza kanunundaki yetersizlikle ve elbette ki iktidarın ideolojisi ile ilgilidir çünkü nihayetinde.
Kültürel, dini, ekonomik ve eğitimsizlik nedenlerine katılacağınızı düşünerek sadece yasal yetersizlikler ve iktidarın ideolojisi ile ilgili birkaç örnek verip yazıyı sonuçlandırmak istiyorum.
Mardin’de 2002 yılında 13 yaşındayken 24 kişinin tecavüzüne uğrayan N. Ç’nin davası yaklaşık on yıl sürmüştü. Verilen cezalar 5 ile 9 yıl arasında değişiyordu gerekçe netti; 24 kişinin tecavüzüne uğrayan N.Ç.‘nin bu tecavüzde (Ki o zaman tecavüz olmuyor) ‘rızası(!) var’dı. Evet yanlış okumadınız Mahkeme buna hükmederek sanıklara en alt sınırdan ceza verdi. Yine Şeriatçı yazar Hüseyin Üzmez 77 yaşındayken 14 yaşında bir kız çocuğuna tecavüzden yargılanmış. Adli tıp kurumu: ‘Kızın psikolojisinin bozulmadığına hükmetmişti’. En az karar kadar vahimi; günlerce haber bültenlerine konu olan olayda milletçe oturup Hüseyin Üzmez’in zedelenen İtibarına (!) üzülecek duruma getirildik. Oysa durum elbette ki birkaç yargıcın veya kurum çalışanının vicdansızlıklarıyla sınırlandırılamaz. Türk Hukuk Sistemi’nde cinsel istismar, tecavüz ve son dönem hızla artan kadın cinayetleri konusundaki cezai yaptırımlar yetersiz. Hatta öyle ki tecavüze uğrayan kadınlar tecavüzcüleriyle evlenmek, tecavüz çocuğunu doğurmak gibi hukuksal bir baskıyla veya ‘rızası var’ ‘Psikolojisi bozulmadı’ gibi ifadelerle toplumsal ve bireysel bir utançla karşı karşıya bırakılıyor. Öncelikle yasal düzenlemeler yapılıp çok ciddi cezaların uygulanması, 4+4+4 gibi çocuk gelin oranının artmasını teşvik eden kademeli eğitim sisteminin derhal kaldırılması acil talepler içerisinde olmalı.
Hamile kadınların sokakta dolaşmasından tutunda kaç çocuk doğuracağına ve kürtaj yaptırmasının yasaklanmasına kadar her konuda söz söyleme hakkını kendinde bulan iktidar ve ideoloji bu sorunu çözemez. Malum yasalar ve yasaklar onların eseri neticede. Eylem ve İsyan bizim silahımız. Gezi İsyanı bize bazı şeyleri değiştirebileceğimizi çoktan gösterdi.
Daha aydınlık ve çocukların sokaklarda özgürce koşturduğu günler elbet ütopya değildir. O güne inançla Devrimci Kadın Önderlerden Rosa Luxemburg’un haykırdığı gibi haykıracağız: Sizi budala çakallar! Sizin ‘Düzen’iniz kumdan inşa edilmiştir. Yarın devrim bir kere daha ayağa kalkacak ve trompet sesleri ortasında sizi dehşete düşürerek haykıracaktır: "Buradaydım, buradayım, hep burada olacağım.
Naile Koç
[su_button url="https://twitter.com/NoyLa_koc" target="blank" style="soft" icon="icon: tumblr-square"]Twitter Sayfası[/su_button]
0 yorum:
Yorum Gönder